OLYMPOS TELEFERİK

OLYMPOS TELEFERİK – OLYMPOS (Tahtalı) DAĞI
Tatilimi geçirmek için Almanya’dan Kemer’e gelmiştim.
Önceden rezerve yaptırdığım otelime yerleşip o gün dinlendikten
sonra ertesi gün ne yapabilirim diye düşünür iken
yıllardan beri İstanbul’da yaşayan Güney Koreli ve mesleği
rehber olan arkadaşım Jasmine beni telefonla aradı;
“Alo Musti ! Kemer’e ben de geliyorum !” dedi. Sonra devam
etti “Ben İstanbul’dan Antalya’ya geliyorum ve oradan
Kemer’e gideceğim. İnceleme ve araştırma için Olympos Teleferik’e
yarın gidebilir miyiz ?”
“Elbette” dedim. “Yarın sizi bekliyorum. Sizin sayenizde
orayı ben de tanımış olurum.”
Olympos Teleferik hakkında fazla bilgim yoktu fakat
belgeselde izlediğim kadarı ile Olympos Teleferik dünyada
ikinci, Avrupa’da ise birinciydi. Bu durum insanı ister istemez
heyecanlandırıyordu.
Kaldığım otel her şeyi ile çok güzeldi. Oda konforu, yatak,
duş, yemek servisi ve penceremden deniz manzarası
harikaydı. Otel mutfağının bizlere sunduğu yemekler ise çok
lezizdi. Kısacası kaldığım bu otelden çok memnundum.
Ertesi gün Jasmine ile otelde buluştuk. Lobide birer
kahve içtikten sonra ilk olarak dünyaca meşhur “Olympos
Teleferik” e gitmeye karar verdik. Jasmine, içindeki heyecanı
kalp atışlarında hissediyordu. Gözleri bir çocuğun gözleri
gibi etrafına şaşkınlıkla baktı. Olympos (Tahtalı) Dağı eteklerine
yaslanmış çam ve sedir ağaçlarının ince yaprakları
sessizce onları izliyor gibiydi. Çocukluğundan beri görkemli
uzun ağaçları çok severdi. Olympos Dağı bu ormanı doğurduğundan
beri çok mutlu olmalı ki bir anne edasında gururla
başını bulutlara yaslamış doruklardan Phaselis’e bakıyordu.
6


Kemer’i Gördüm Hayran Kaldım
İlk defa gördüğüm bu olağanüstü doğaya hayran kalmıştım.
Şimdiye kadar hiç tatmadığım bir ruh hali içinde
orman ağaçlarının altında Olympos Dağı doruklarını hayranlıkla
seyre dalmıştım. Arkadaşım Jasmine de aynı duyguları
hissetmiş olmalı ki benden birkaç adım önde sırtını bir çam
ağacına yaslamış bir halde fotoğraf makinası ile aşağılardan
dağın doruklarının görüntüsünü çekmeye çalışıyordu. Jasmine,
Güney Koreli profesyonel bir rehber idi. Benim gibi
ilk defa geldiği Olympos Teleferik macerasının heyecanı
içindeydi. Jasmine’nin tek bir amacı vardı. Efsanelere konu
olmuş bu müstesna dağı tanımak ve bir sonraki ziyaretinde
misafirlerine anlatmaktı. Jasmine foto çekimlerine ara verip
bana döndü ve gülümseyerek;
“Musti“ dedi. “Bu dağın görüntüsü beni çok heyecanlandırıyor.”
Ben de çok heyecanlıydım. Bilet ofisinden biletlerimizi
aldık ve salonda kabinin aşağıya gelmesini heyecanla bekledik.
Beş, altı dakika sonra kabin geldi. Teleferik kabini
öyle küçük bir şey değil tam tersi büyük ve seksen kişiyi
dağın doruklarına taşıyabilecek bir kapasitedeydi. Kabine
bindiğimizde yaklaşık altmış, yetmiş kişiydik. Dünyanın değişik
yerlerinden gelmiş her milletten insan vardı; Alman,
Rus, Arap, Norveç, İsveç ve İngiliz turistler nasıl bir yer
göreceğiz merakı içindeydiler. Kabin muntazam ve sağlam
yapılmıştı. Kendimizi bir evin odasındaymış gibi güvende
hissediyorduk. Kabinin dış tavan kısmına monte edilmiş çelikten
çiftli kalın halatlar rüzgar ve fırtınaya karşı dayanıklı
olmalı ki tahminim yüzlerce defa test edilmiş olmalıydı.
Kolay değil tam 2365 metre yüksekliğe çıkacaktık.
Kısa bir süre sonra kabin hareket etti. Heyecanım öyle
artmıştı ki ellerimle alüminyum borulara sıkı sıkı sarılmıştım.
Yerden iki yüz metre kadar yükselmiştik, kabin sanki çam ve
sedir ağaçlarının dallarını okşayarak tırmanıyordu. Beş yüz
metre yükseldiğimizde ise o şahane görsellik ortaya çıktı;
7


KEMİAD
Göz alabildiğince bir orman Olympos Dağı yamaçlarına
serilmiş bir halde yeşil, dalgalı bir deniz gibiydi. Kimi yerde
kaya taşlarının ince damarlarından yükselmiş sedir ağaçları
insanda hayranlık uyandırıyordu. O sıra birkaç geyik ağustos
sıcağında ağaçların gölgesine sığınmış dinleniyorlardı. Biri
uzun boynuzlu başını kaldırıp bize doğru umarsızca baktı.
Onu parmağımla gösterirken,
“Jasmine” dedim. “Geyikleri gördün mü ?”
Jasmine gülerek; “Evet” dedi. “Çok güzeller ve özgürlüğün
tadını çıkarıyorlar.”
Jasmine’nin lafı bitmişti ki o an direkler arasındaki geçiş
noktası kabinde ki insanların beklediği heyecanı yarattı.
“Ooof ! Aman Tanrım ! Oh my god !” nidaları yükseldi.
Sonra da kahkahalar kabin içinde yankılandı.
Teleferik’i yapan şirketin ana amaçlarından biri müşterilerine
sürpriz yapmak olmalı ki onu başarmışlardı. Şaka
bir yana gerçekten çok yükselmiştik. Kabin camından her
taraf panoramik olarak görünüyordu. Turistler ve biz merak
ve heyecan içinde fotoğraf çekiyorduk. Bazı turistler ise sevgilisine
sarılmış bir halde etrafa şaşkınlıkla bakıyorlardı. Cam
kenarında annesinin kucağında oturmuş sarı saçlı bir çocuk;
“Mammaaa !” diye bağırdı. “Take my hand !”
Çocuk annesine elimden tut diyordu. Annesi çocuğun
elinden sıkı sıkı tutar iken gülümsedi.
Biz ise “Kemer nerede? Tekirova, Phaselis nerede?” diye
Jasmine ile tartışıyorduk. Kabin onca yolcuya rağmen kalın
çelik tellere tutunmuş tırmanmaya devam ediyordu.
Sedir ağaçları seyrelmiş kayalıklar ortaya çıkmıştı. Aşağılara
doğru baktığımda Kemer, Alacasu, Phaselis ve Üç
Adalar ayağımızın dibindeymiş gibi görünüyordu. Kendimi
efsanede geçen kanatlı uçan at Pegasus gibi hissediyordum.
8
Kemer’i Gördüm Hayran Kaldım
Hani kanatlarım olsa belki ben de uçarım diye düşündüm.
Bu düşünce beni güldürdü. Jasmine’ye dönüp;
“Jasmine, sen buradan uçabilir misin?” Dedim gülerek.
Jasmine bana cevap vermek yerine heyecanla cam kenarından
bir adım geri çekildi. Belli ki canı çok tatlıydı. Ben ise
bir taraftan bu müstesna güzelliği seyrediyor diğer yandan
aklımda kalan efsaneyi düşünüyordum. Olympos efsanesinde
ki kahraman Bellerophontes’in kanatlı at Pegasus’un sırtında
elinde yalın kılıç Olympos Tanrılarına meydan okuyuşunu
ve kendini Tanrı olarak ilan etmesini düşündüm. Hikayenin
sonu ise belliydi; Zeus bir at sineği gönderince Pegassus,
Bellerophontes’i sırtından atmıştı.
Ve bu mitolojik olayın burada yani Olympos Dağı’nda
geçtiği rivayet ediliyordu.
Arkadaşım Jasmine düşüncelerimi anlamış gibi;
“Musti, senin söylediğin gibi efsaneler doğduğu yerde
yaşar.” dedi ve devam etti. “Efsaneler günümüzde her ne
kadar hayal gibi görünse de her efsanede bir gerçek payı
mutlaka vardır.”
Jasmine doğru söylüyordu çünkü kabinden dağın etek ve
yamaçlarına baktığımda olağanüstü gizemli bir manzara ben
buradayım dercesine Akdeniz sahiline kadar uzanıyordu.
Yarlar, derin uçurumlar ve yalçın kayalıklar burada büyülü
bir hava yaratıyordu. Böylesine gizli bir manzara dünyanın
neresinde olursa olsun insanın ister istemez kalp atışlarını
hızlandırır. Bana da öyle oldu; kabin içinde kalp atışlarımın
sesini duyar gibi oldum. Tam o sıra teleferik ikinci geçiş
noktasına gelmişti; birincisi kadar olmasa da yine o güzel
heyecanı anı hep birlikte yaşadık. Uzun sarı saçları omuzlarından
aşağı dökülen bir turist kız;
“Oh my God !” nidası atınca yanında ki erkek arkadaşı
kahkahayla güldü ve ona daha sıkı sarıldı.